Suriye seyahetnamesi (Bölüm2)

702 numaralı odada kalıyordum. Üçüncü kata girildiğinde, sağdan birinci kapı. İncilerle süslenmiş sandalyalar ve her kat girişlerinde büyük boy aynalar muhteşem bir görüntü oluşmasına neden oluyordu.
Temiz bir odaidi. Odanın penceresinden, yükseklikten samın tamamı görünüyordu.

Tüm evlerin çatılarında, birkaç tane uydu anteni çanağı göze çarpıyordu.
Gazete kağıtlarını masaların üzerine açarak eşyaalarımı üzerine dizdim. otelde bulunur diye diş macunu ve fırça getirmemiştim. Diş fırça ve macun dışında bir sürü gereksiz şey mevcutdu. Otelden fırça ve diş macunu istemek zorunda kaldım.
Buz dolabında, envai çeşit içecekler vardı. Bir pepsi içtim. Duş aldım ve televizyon kanallarıile oynayarak uykuya daldım. Gözlerimi açtığımda, randovumuza birkaç dakika kaldığını fark ettim.
Kameramı hazırladım hızlıca şapkamı takıp ayak kabılarımı giyerek aşağı kata indim.
Raed beni arkadaşı Osamaile tanıştırdı. Osama şindilerde web sitemin arapca bölümünde bana yardımcı oluyor. Raed halilile beraber Osamanın arabasına bindik.
Osama İngilizce konuşuyordu. “d” harfini “t” şeklinde söylüyordu. ilk önce sadece osamanın böylesi garip bir aksanı olduğunu sandım ama zaman geçtikce, herkesin aynı şekilde sohbet ettiğini gördüm. Ayrıca oradaki herkes benim yanlış bir lehcem olduğunu savunuyorlardı.
Mesela: “ze zoor yani The door” dediklerinde, anlamak için İngilizceyi farscaya farscadanda Türkçeye tercüme etmek, aynı zamanda “z” harfinide “t” harfine dönüştürmek beni bir hayli yoruyordu.
Ama sonraki gün Osamanın konuştuklarını anlamaya başladım. hatta eğer birkaç gün daha kalsaydım, bende “They” kelemesini “zhey” olarak talafuz ede bilirdim.
Ve müzeyi ve locomotive müzesini ziyaret ettik. Gerekcesiz bizim locomotive müzesini ziyaretimiz uzadı. Ve ben her zamanki gibi müzenin kenarındaki kahvelere aaşık oldum.
• Bence bir milletin kültürünü daha iyi algılamak için onların kahvelerine gitmek lazım. Kahvedekiler tavla oynuyorlardı. Nargilelerden yoğun duman yükselmekteidi.
Lübnanlı sanatcı firuzenin şarkısı çalınıyordu. Halk yüksek sesile konuşarak birbirileriile şakalaşıyorlardı.
Şamın kalbi o kahvede atmaktaidi.
Biz çay içtik. Radise kimyon. Osama kimyonu bana anlatmak için çok çaba sarf etti sonunda cep telefonundan yardım alarak bana farsca anlamını göstere bildi.
Ona otel dışında yemek yemek istediğimi şık bir restoran olmasada, halkın gündelik yediği yemeklerden yemek istediğimi söyledim.
Beni falafel yemeye götürmeye karar verdiler. MacDonald’s restoranlarına benzer bir restoran.
Bir ekmek arasına biber kotletine benzer bir yemek ve onunile beraber marul ve domates ve diğer şeylerden oluşan bir karışım yapıyorlardı.
Hafif ve lezetli bir yemek oldu.
Gittiğimiz yerde bir çok manav dükkanı vardı. Farklı şekiller verilmiş peynirler, büyük küçük varillerde çeşitli zeytinler. Pazar şam ahalisiile doluydu. Bazen şık ve ya kilolu, bazen tesettürlü ve ya batı giyinişli, bazıları başları kapalı ama çorab sız ve bazende başı açık ama ayakları kapalı farklı tipler vardı.
Geri dönüş yolunda Osamaya radın yaptığı işin çok önemli olduğunu söyledim. Bu
Dünyada köşelerinde kendi menfaatleri için kartun çizmeyi tercih eden bir çok kartunist var.
Ve Raed gibi bir takım insanlarda bir yarışma düzenlemek için, bir kitap yayınlamak için, bir ödül dağıtmak için bakanlara ve bakanlıklara koşturuyorlar. Bu insanlar kartun dünyasına yarar sağlamaktadırlar.
Kıbrısda Chakmak, azerbaycanda Bayram, tahranda masoud,hollandadanudnik, brezilyada Liteh söylediklerimin örnekleridir.
Gece rozu özlemiştim. Cep telefonuile arama şansım olmamıştı. Otelin telefonuile aramayı başardım ama, annesi eğer onunla konuşursam dahada sabırsızlanacağına inanıyordu.
Televizyonda bir polisiye korku film gösteriliyordu. Sebebsiz birkaç kuşak seyr ettim tüylerim dikendiken oldu. Sonucunu merak etmeme rağmen, kanalı değiştirdim ve bir süre oyalandıktan sonra uyudum.
Osama sabah saat 10 civarında beni almaya geldi kahvaltı etmemiştim. Bir kafede yöresel yemeklerden yemek istiyordum.
Osama beni şamın varoş sokaklarına götürdü. Evlerden güllerin ve çiçeklerin asılı olduğu daracık sokaklara. Hüzünlü bir ses sokaklarda çınlıyordu. Firuzenin sesi ve şamın sokakları birbiriile tam uyum içersindelerdi.
Şamın her taşında bir sır vardı. Gençlik yıllarımda okuduğum övküleri hatırlatıyordu.
Sıcak şam geceleri, arapca şarkılar, şişman erkekler, kara gözlü kadınlar, kılaçlar, saksılar ve..
Osama sürekli şamın tarihinden bahs ediyor ve ben açlıktan başım dönüyordu.
Her kafeye girdiğimizde, ben bir şeyler yiyeceğimizi düşünerek seviniyordum. amaOsama benim resim çektirip çektirmeyeceğimi öğrenmek istiyordu.
Aç olduğumu söylemeye utanıyordum.
Sonunda saat 11’de, güzel her yerinden gül ve çiçekler sarkan bir kafede oturduk.
Kahvaltıdan önce nargile getirdiler. Birkaç nefes içtim aç karınla gözlerim karardı.
Sonunda kahvaltıyı getirdi. Vişneli ekşi bir bitki, biber ve ekmek. Aç mide ile biber ve ekşi tatlı bitgili ekmeyi ısırıyordum. tere yağlı omleti düşünüyor , nargile içiyordum ve keyfim yerinde idi. tebessüm ediyordum..
Devam edecek…

Yayım tarihi
Seyahet olarak sınıflandırılmış