Kategoriler
Güncel

Hasan Pulur Abimizi Kaybettik

Türkiyenin duayen gazetecilerinden, Muhabirlikten yazı işlerine kadar babıalinin her kademesinde görev yapmış, uzun zamandır Milliyet gazetesinde “Olaylar ve insanlar” başlıklı köşe yazılarıyla bizlere seslenen hasan abimiz bu gün aramızdan ayrıldı.


Kendisi ile, Türkçe çevirmenliğe başladığım 2008 yılında Ülkemizde düzenlenen uluslararası karikatür yarışmasına jüri üyesi olarak davet edilen ve tercümanlığını benim üslendiğim bir kartunist arkadaşımız sayesinde telefon aracılığıyla tanışmıştım.
Yazılarını radyoda yayınlanırsa hiç bir zaman kaçırmadığımı söyleyince çok mutlu olmuş ve benim için güzel bir gelecek ön görmüştü.
Yaklaşık 1 yıl sonra İnternet ile tanıştığımdan bu güne kadar kaleme aldığı köşe yazılarını artık radyolardaki gazete yazarları programcılarının insafına gerek kalmadan merakla takip edebilmenin mutluluğunu yaşamış oldum.
Bu gün artık kendisini bir daha duyamayacağımızı öğrendiğimde, anısına güzel yazılarından birisini sizlerle paylaşmak istedim.
Toprağı bol, Mekanı cennet olsun.


Cenaze törenleri…
07/19/2014 Milliyet.
Şu cenaze törenlerini bir düzene sokmalıyız…
Bir zamanlar insanın ölüsü bile ortada kalırdı, çok şükür belediyeler bunu hallettiler. Artık kimsenin cenazesi ortada kalmıyor, belediyeye bir telefon yetiyor. Parası olan, parası olmayan fark etmiyor, belediyeler herkesin cenazesini kaldırıyor, İstanbul’da 088’e bir telefon yetiyor.
Sorun o değil!
Sorun, büyük şehirlerdeki cenaze törenleri…
Asıl sorun bu!
Allah göstermesin ama çoğumuz bir yakınımızın cenazesi için İstanbul’un herhangi bir camiine gitmişizdir.
Merhumu tanıyanlar, sevenler, arkadaşları, dostları, ailesi, çoluk çocuğu caminin avlusunu doldurur.
Tabut musalla taşında yatarken, aileye şöyle bir başsağlığı dilenir, sonra caminin avlusunda öbek öbek sohbet başlar, siyasetten ticarete kadar, her şey konuşulur, futbol dahil…
* * *
Bazı kadınlar kürklerine bürünmüş, başlarında göstermelik bir başörtü, gözlerinde çift nal gibi kara gözlükler…
Bazı erkeklerin yüzlerinde ise sahte bir yaş, derin bir tebessüm ifadesi, dokunsanız ağlayacaklar, ah ne kadar üzgün olduklarını bir bilseniz!
Cemaat camide öğle veya ikindi namazını kılar, sonra bir avuç insan musalla taşının önünde imama uyar, bu sefer de cenaze namazını kılar.
Bu arada avludaki sohbet, derinleştikçe derinleşir.
Sanki cami avlusunda “Müslüman kokteyli”ne gelinmiştir, cenaze törenine değil!
* * *
Koca koca çelenkleri taşıyıp, tabutun karşısına dizenler, sonra fellik fellik cenaze sahibi ararlar.
“Niye?” diye sorarsanız cevap hazırdır:
“Teslim makbuzunu imzalatmak zorundalar, çünkü çelengi gönderen, onlardan hesap sorar, benim çiçeği göndermediniz” diye.
Laf!
Sanki cenaze sahibi, o kalabalıkta, derdi, üzüntüsü arasında, o buruşuk pusulaya açık seçik adını soyadını, künyesini yazıp imzalayacaktır…
Maksat bahşiş koparmaktır.
Zaten bizim cenazelerin en hazin, en hicranlı yanı da budur.
* * *
Ne zaman böyle demişiz, böyle yazmışız?
Hadi, dirisine saygı duymadık, ya ölüsüne…
Nelerle uğraşıyorlar, Hatipoğlu cevap yetiştirmeye çalışıyor.
* * *
“Ben tabutu mezardan indirirken Fatiha okudum!”
Üç adım atarsınız, biri daha çıkar karşınıza:
“Benim de kürek hakkım var, mezara toprak attım.”
Bu cenaze işini mutlaka bir hal yoluna koymalıyız.
Kimseyi ölüye saygıdan alıkoyamayacağımız gibi, namaz kılmaya da zorlayamayız.
* * *
O halde yapılacak olan nedir?
Madem namaz kılmıyorsun, o halde gel, başsağlığını dile git, cami avlusunu kokteyl salonuna çevirme.
Ya da bir defter açılır, gelen o defteri imzalar, aileye başsağlığı diler gider.
Şimdi yapılanlar ölüye de saygısızlıktır, diriye de.
Bir de tabii, o mezarlık soygununa bir çare bulunmalıdır.
Nasıl mı?
Bu bizim işimiz değildir, biz gördüğümüzü yazarız, aklımıza uygun birtakım öneriler getiririz, ilgililer, yetkililer, mesela Diyanet İşleri Başkanlığı da düşünür, taşınır, sonra halka duyurur, zorlanmadan, emretmeden, “Şöyle, şöyle yaparsanız, uygun olur!” diyerek.
Ama herhalde, bugün büyük şehirlerdeki cenaze törenleri ayıp sınırlarının ötesinde bir hale gelmiştir.
Cenaze, orada musallat taşında yatacak, sen burada dedikodu yapacaksın ya da “Ooo maşallah, nerelerdesin?” diye sarılıp öpüşeceksin ya da haftanın golünü tartışacaksın.
Ayıptır, ayıp!
Diyanet bu organizasyonu yapmalıdır, azarlayarak değil!