Ben üç yapraklı bir yoncayım.

Ben üç yapraklı bir yoncayım. Sıradan… Ama yüreğini yapraklarının üzerinde taşıyan!
Milyonlarca yoncadan sadece bir tanesiyim. Koca bir çınarın altında kah rüzgarla sallanan, kah güneşin doğuşuyla yeniden canlanan..

Hayata dair her şeyi de “O” koca çınardan öğrendim. Sevgiyi, saygıyı, korumayı, affetmeyi, kendine güveni… Ve ölümü!
Yeşerdiğim bu yerde, etrafımdaki diğer yoncalarla geçen yılların ardından öğrendiğim şey; dört yapraklı yoncaların şans getirdiğiydi… Önceleri
bir yaprağım daha çıksın diye çok dualar ettim. Sordum soruşturdum, bu eksik yaprağımı nereden tamamlarım diye. Ve hemen yanı başımdaki koca çınardan aldım sorumun yanıtını:
“Üç yaprağa yada bir dördüncüsüne sahip olmak öncelikle onu bulanlara şans getirir.”
Umutsuzca boynumu büktüm asla sahip olamayacağımı düşündüğüm dördüncü yaprak için ve tekrar sordum:
“Peki, başkalarına şans getirmek için bile olsa, tamamlayamaz mıyım kendimi?”
“Elbette, bunu başarabilmen için gerekli olan her şeyi sana öğrettim.”
Güzel olan, şanslı bir yonca olmanın çaresi vardı, üç yapraklı olmak kader değildi. Peki nasıl? Ben, bu sorunun cevabını bulmak için uğraşırken güneş kaç kez doğdu, kaç kez battı bilmiyorum. Kaç kez karlar yağdı üzerime ve kaç kez ıslandım yağmurda fark etmedim. Düşündüğüm tek şey eksik yaprağımı bulmaktı.
Ve bir gün, güneşli bir bahar sabahı birinin yaklaştığını gördüm uzaktan.. Gözleriyle bizi süzüyor ve büyük ihtimalle dört yapraklı bir yonca arıyordu kendisine şans getirmesi için. Elini bana uzatır gibi olduğunda yüreğim daha hızlı çarpmaya başlamıştı. Ne yazık ki, ona şans getirebilecek yonca ben değildim. Onun “buldum” dediğini duyduğumda birden yukarı doğru baktım. Bir yoncayı eline almış sevgiyle ve umutla gülücükler saçıyordu. O an anladım, nasıl tamamlanacağımı; o an anladım, şans getirmenin aslında şansı bulmak olduğunu…